Evde herkes hasta. Zaten geçen haftadan bu yana azı dişlerini çıkarmaya çalışan oğlum sayesinde uzun bir uykunun ne demek olduğunu unutmuştum. Bedenim son derece yorgun. Eşim Fatih çok büyük destekçim. Geceleri bazen ben bazen o kalkıyoruz. Böylece yüküm biraz olsun hafiflemiş oluyor.
Tam oğlum düzene girdi derken bugün okuldan aradılar ve küçük hanımın ateşinin yükseldiğini söylediler. Bütün modum düştü tabi. Kızım eve geldiğinde gerçekten de kötüydü. Salonda koltuğa uzandı ve öylece kaldı. Üzerini soydum hemen, her şey çok normalmiş gibi davrandım. “Biraz ateşin çıkmış sadece birazdan geçer” dedim. “Anne koşamıyorum, neden?” diye sordu.
Bir anda bambaşka bir şey oldu bana, bir kaç saniyede düşünce fırtınası yaşadım. acaba neden böyle söyledi diye. Gerçekten çok mu kötüydü, acaba koşamamasının bir anlamı var mıydı, neden koşamıyordu, bir daha koşabilecek miydi? falan fila. Ne tuhaf dimi? Daha önce de yazdım yai ” Annelik delilik valla”. Valla delilik, ciddiyim. Bir kaç dakika içinde tüm seneryolar, olasılıklar, neler yapılabileceği, yapılıp ta sonuç alınamadığın da neler yapılacağı, o da olmazsa ne olacağı. gibi bir dünya şey düşünmeyi başardım. Bu bir anlamda iyi bir şey galiba. Tam bir beyin fırtınası çünkü. Beynini böyle kullanabilmek için milyon dolar harcayanlar var. Halbuki doğur bir çocuk al sana beyin fırtınası.
Halbuki çocuk hasta ve halsiz, koşamaması çok normal dimi? Annelik işte.
Neyse en iyi ilacım olan sevgimle sardım sarmaladım onu, saçlarını okşadım, her şeyin yolunda olduğunu hissetmesini sağladım. Oğlum da sempatik halleriyle ablasını güldürmeyi başardı. Tabi ablasını öyle görmeye alılık olmadığından tuhaf karşıladı bu durumu oğlum. Ablasını çekiştirdi, kaldırmak istedi, oynamaya çalıştı. O sırada ikisiyle uğraşmak çok zordu. Baba gelene kadar neler çektim bir ben bilirim.
Ahhhh bu ben var ya ben, kendime her seferinde sakin ol, telaşlanma, dünyada neler var neler diyorum kendime. Daha bugün program konuğum Lösemi hastalığını yenmiş bir kız çocuğuydu. Onunla sohbet ederken yaşadığımız ufak tefek sağlık sorunlarını ne çok büyüttüğümüzü ve bunların son derece saçma olduğunu, böyle bir şımarıklık yapmak için kendime izin vermeyeceğimi hatırlatmıştım kendime. Yaşam böyle işte, sen karar verirsin o ise seni sınar durur. Acaba dediğini yapacak mı diye. Galiba yine sınıfta kaldım.
Neyse şimdi gecenin bir yarısı, içerde herkes uyuyor, kızım, oğlum ve eşim aynı senkronda horlamayı başarıyorlar. Bir ara hadi uyu dinlendir vücudunu dedim kendime ama horlama seslerinin duyulmadığı bir oda bulamadım kendime. Oturdum size yazıyorum mecburen. Mecburen diyorum da paylaşmayı çok severim ben, şuan çok mutluyum bu yüzden.
hem kocam da hasta, her yeri ağrıyormuş, bir iki saat önce bana da bir haller oldu. Psikolojik etki mi bilemedim. Hem benim hasta olmaya pek hakkım yok. Diğerlerini kim toplayacak sonra. Şuan mutfakta bir çaydanlık ıhlamur, her biri için ayrı ayrı yapılmış çorba tencereleri, içi boş kaseler, tepsiler, ilaç şişeleri, su bardakları, meyve tabakları beni bekler. Her biri özenle toparlanmalı. Gece uzun mu olacak şimdiden kestirmek mümkün değil, herkes uyuyor, kızın ateşi düştü. Bakalım nasıl bir gece olacak.
Her ne olursa olsun, kocaman bir aileyi sarıp sarmalıyorum şuan. Uykusuzluk kimin umurunda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder