İlk anne olduğum günden bu yana bir çok ünvanım oldu. Erkek annesi, kız annesi, ergen annesi, YGS annesi ve şimdide TEOG annesiyim. Kızım iki yıldır bu sınav için kaygılanıyor. İki yıldır düzenli çalışıyor son bir kaç aydır bu işi abarttı deyim yerindeyse başını dersten kaldırmıyor. Biz anne baba olarak onun tüm makul ve mantıklı isteklerine cevap vermeye çalışıyoruz.
Ben bu yıl çok seyahat ettiğim için eşim kızımla daha çok ilgileniyor. Yemesine içmesine dikkat ediyoruz, kaygılandığı zaman onu teskin ediyoruz, her fırsatta onun bizim için ne denli kıymetli olduğunu bu sınav sonucunun onun kıymetini değiştirmeyeceğini vurgulamaya çalışıyoruz. Ara sıra olan ergen çıkışları için ona kredi veriyoruz. Hatta ona bazen şımarıklık yapma lüksü veriyoruz. Bütün bunları yaparken amacımız onu bu anlamsız sınavın baskısından kurtarmak. Anlamsız diyorum çünkü 13-14 yaşındaki yarı ergen çocukları sırf bilgi hatta bilgi de değil tamamı ile ezbere dayalı bir kaç saatlik ölçüm cenderesine sokmak gerçekten çok anlamsız. Dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinin çocuklarının yeteneklerini keşfetme üzerine kurdukları eğitim anlayışlarını gördükçe,bizdeki sınavların anlamsızlığı içimi acıtıyor.
Bir de empati kuruyorum, bizim kadar şanslı olmayan ailelerle...
Çocuğunun her istediği test kitabını alamayan,yalnızca günlük besinlerini ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için sabahtan akşama kadar çalışan anne babaları düşünüyorum. Tüm gün birbirinden zor şartlarla uğraşıp akşam eve gelince nasıl anlayışlı sevgi dolu huzurlu oluyorlar onu düşünüyorum. Ayrı odası olmayan yada odasını kardeşi ile paylaşan çocukları düşünüyorum. Pahalı doğal gaz faturası artmasın diye sıcak su torbalarının üstüne basarak ders çalışan kız çocuklarını düşünüyorum. Sabah akşam okula giderken ful dolu otobüslerde geleceklerini hayal eden çocukları düşünüyorum. Okul sonrası babasına yardım etmek için çıraklığa koşan erkek çocuklarını düşünüyorum. 10 kardeşi ile aynı yer sofrasına oturan çocukları düşünüyorum.
Tüm bu düşünceler beni kendi öğrencilik zamanlarıma götürüyor ki...İşte orada boğazım düğümleniyor Kars'da eksi derecelerde buz gibi havada nefesimin ıslatıp doldurduğu kırmızı atkım değiyor sanki dudağıma, Kristal kar tanelerinin gökyüzünden süzülüp saçlarıma düştüğü,kardan duvarların arasındaki labirentlerde yürüyorum yeniden, her yer bembeyaz sokaklarda insan yok neredeyse yalnızca bir an önce evine ulaşmaya çalışan talebeler...Keçi kılından eldivenlerim ellerime batıyor ama sıcak tutuyor. Soğuk hayallerime engel değil, hayallerim içimi ısıtıyor. Evim gözüküyor karşımda bacası tütüyor. Annem camdan görüyor kapıyı açıyor içeriden yüzüme vuran sobanın sıcağı iliklerime yayılıyor. Çizmelerimin içine dolan karları silkeliyorum. Kapının hemen arasındaki boy aynasında soğuktan kıpkırmızı olmuş kulaklarımı görüyorum. Okul formamı çıkarmadan sobanın kenarına geçiyorum sanki kıpkızıl sobaya dayasam ancak çözecek ellerimin ayaklarımın buzunu. Annemin demlediği çayın kokusu değiyor burnuma, ardından kuzine den gelen patateslerin kokusu.
Annemin sesi çınlıyor kulaklarımda "Oku kızım oku ekmeğini eline al"...
Ben kızıma sesleniyorum" hayallerine yürü"...
İnsanı güçlü kılan imkanlar mı imkansızlıklar mı bilmiyorum. Bir bakıyorum çobanlık yapan bir çocuk birinci oluyor,bir bakıyorum zengin bir ailenin göz bebeği tek evladı Amerika' daki okullardan burs kazanıyor.
Ben TEOG annesiyim kızıma elimden gelenin en iyisini vermeye çalışıyorum,tüm anne babalar gibi. Ve tek şey söylüyorum "elinden gelenin en iyisini yap". "Sonuç ne olursa olsun sen benim canım yavrumsun..."
Tüm TEOG annelerine ve çocuklarına sevgilerimle....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder