23 Haziran 2015 Salı

IHLAMUR AĞACININ GÖLGESİNDE ÇOCUKLUĞUM…

Bizim eski , ahşap evin gölgesinde kocaman bir ıhlamur ağacı vardır. Baharın ilk günlerinde sabah pencereyi açtığında o kokuyu duymaman mümkün değildir. Perdenin  aralık kalan kısmından sızan güneşin keskin ışığıyla birlikte bu koku yayılır her yere. Uyku ile uyanıklık arasındaki bir çocuğun en unutulmaz anlarından biridir bu an. Ev zaten çok kalabalık, birde ahşap evin yürüdükçe gıcırdayan tahtalarının sesi ve merdivenleri olanca hızıyla tırmanan kardeşlerin gürültüsü yüzünden uykunu alıp da uyanmak pek mümkün değildir bu evde. Belki, akşamdan yorgun  bedenim bir kaç saat daha uyumak istiyordur dimi? Ama kimin umurunda. Sabah erken kalkılır bu evde. Hatta çocuk olduğumuz için biz geç bile uyanırız diğerlerine göre.

Kastamonu da bir köyde ahşap kerpiç karışımı bu evde geçti benim çocukluğum. İnsanın iki ayrı karekteri olmasına vesile olan en önemli nedenlerden biridir bence bu. Bir yanı gurbette köyde, bir yanı şehirde evinde geçince, iki türlü kimlik ve kişilik çıkıverir içinden. Ne tam anlamıyla köy çocuğu oldum ben ne de şehirli. Her iksinden kalıcı izler var her yerimde, belleğimde, hislerimde…

Okullar tatil olur ve bir kaç gün sonra köyün yolu tutulur bizim evde. Hayatın rutini budur. Ve öylesine işlemiş ki içimize bu hal, deniz  tatili, otel falan hiç gündem de olmaz. Öyle bir hayat hayal dahi edilemez. Yaz demek köy demek, köy demek sınırsız eğlence ve oyun demek. Şimdi ben böyle söyleyince mutlu bir çocukluk geçirdiğimi düşünmeyin sakın. işin aslı öyle değil. Mutlu bir çocuk değildim ben. Mutsuz da değildim. Tuhaf,anlatması güç. Ancak bu günümü inşaa eden, beni ben yapan değerlerimin en önemli köşe başları o günlerin izlerini taşır. Çocukluk tam da böyle bir şey değil mi zaten. Yaşadığın her şeyin izleri olduğu yerde durur ve durduğu yerden inşaa eder mizacını, kaderini, hayatını…

Ne önemli şey şu çocukluk. Benim için de çok kıymetli. Lakin içimi acıtan yaraları hala sarıyorum, sarmaya çalışıyorum. En büyük itirafım şu, ben çocuklarım aracılığıyla çocukluğumun kanayan yaralarını sarıyorum hergün. İşte o yüzden çok mutlu bir anneyim.İyileşmek , şifalanmak iyi geliyor çünkü…

Bizim eski evde çocuk olmak başa bela… bir dünya efsane, uydurma hikaye, asılsız sözler uçuşur her yerde. Her kes bir şeyler söyler, söylenen şeylerin büyük bir kısmı korkularını tetikler, Rüyalarına girer, kabusun olur. Çocukluğum en çok da korkmakla geçti diyebilirim. Şimdilerde kocaman bir kadın olsam da, karanlıktan korkarım, evde yalnız olmak tedirgin eder, Duyduğum seslerden ürperirim. Nedense duyduğum bazı hikayeler aklıma mıh gibi çakılmış. Çıkmaz aklımdan.

Çocukken geceleri erkenden uyuyalım diye yatağın altından şimdi bir öcü çıkacak sözleri, cadılar sizi kapar, köpekler sizi kovalar, kurtlar yer, bacadan sansar girer seni ısırır yada fareler kulağını yer saçmalıkları. Kahve içme kararırsın bizim memlekette ona gögerüsün derler. ( gögermek manasında). Halbuki biliyorum hiçbiri doğru değil, her biri ayrı bir saçmalık. Lakin nasıl bir şeyse bu aklımın en derin mabedine hapsolmuş. Ara ara yoklar aklımı.

Şimdilerde önce ben okurum masal kitaplarını sonra çocuğuma okurum. O eski günlerde ki küçük, savunmasız Tülay gelir aklıma, yani ben. Şimdi olsa bu hikaye yada masal korkutur mu acaba onu diye düşünürüm. Eğer aklını kurcalayacak, içine korku salacak bir şeyse okunmaz o kitap. Anlatılmaz o hikaye.

Çocukluğunu gulyabani hikayeleriyle, üç harfliler efsaneleriyle geçiren ben, şimdi bakıyorum da o kadar da sağlıksız bir ruh yapısına sahip edilim. Hayatımı bu korkular yönetmiyor ancak teesirinde kalan arkadaşlarım var. Ve ne yazık ki bu korkular hayatlarının her alanını içten içe etkilemiş, kemirmiş durumda. Buna rağmen kendi çocuklarını ehlileştirmek için, bazen susturmak, bazen durdurmak için yıllar önce kendilerinin maruz kaldığı o durumu çocuklarına yaşatıyorlar. Bu ne yaman çelişki böyle.

İşte çocukluğum için ne mutluydum ne de mutsuz derken buru kastediyordum. Bunca yalan yanlış hikayeden, kandırmacadan sonraki mutsuzluğu  ancak ahşap ve kocaman bu evin bahçesinden odama yayılan ıhlamur kokusu dağıtabilirdi. Şimdi şuan bile o ıhlamur ağacının keskin kokusunu burnumun direğinde hissederim hala…Ihlamur ağacının gölgesinde büyüyen çocukluğumu mutlu kılan pek çok anı var hafızamda, devamı yeni yazılarda…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder