9 Ocak 2016 Cumartesi

Bu Çocuk Yaşamaz Denilen Oğlunu Hayata Kazandıran Özel Bir ANNEnin Hikayesi

Farklı yaşam hikayelerini çok severim, hayata direnen, imkansızı imkanlıya çeviren, engelleri tanımayan ve farklı yollar bularak yaşamı anlamlandırırsa her hikayeyi severim. Önce hikayenin kahramanını elbette. Hikayeyi hikaye yapan Kahramanın rolüdür elbette. Bazı hikayelerinse birden çok kahramanı vardır. Şimdi size anlatacağım hikayede iki önemli kahraman var ancak onları destekleyen de önemli insanlar var.

20 günlük bebeği havale geçirdikten sonra görme yetisini kaybeden aynı zamanda gelecekte konuşamayacak ve yürüyemeyecek ve hatta en fazla yedi yaşına kadar yaşar denilen  bir çocuğun ve annesinin hikayesini anlatacağım size.

7-14 ocak Beyaz Baston Körler Haftası, önemli günleri doğru değerlendirmeyi ve yıllardır medya sektöründe olduğumdan dolayı bu konuya duyarsız kalamadım. Bu şehirde tanıdığım en mükemmel görme engelli Engin Aysu. O benim için yeri özel, değerli bir büyüğüm . Bazen yolda izde , tiyatro salonlarında yada konserlerde karşılaşırız. Beni sesimden tanır, ben onu göremem ama o beni farkeder hemen. Hatta ” ooooooo Tülay hanım bugün çok şıksınız” yada ” hadi iyi seyirler hepimize” diyecek kadar kendiyle barışık biri.

Hangimiz etkilenmeyiz böylesine güçlü bir karekterden. Ben etkilendim , her yerde her zaman anlatırım onu. Övünürüm, gurur duyarım. Böyle değerli birini yetiştiren annenin de çok kıymetli biri olduğu muhakkak. Ben bir de onun hikayesini dinlemek istedim. Engin beyi aradım hemen yine sesimden tadını beni. Fikrimi onayladı ve annesi ile iletişime geçmemi sağladı. Yayın sonrası yarım saatlik aramda hemen aradım Behiye hanımı. İzin istedim kendisinden, yaşadığı süreci yazmak ve anlatmak istediğim söyledim, izin verdi ve tüm geniş yürekliğiyle paylaştı her şeyi.

Burada bu kadarlık bir yazıda anlatılmaz özel bir annenin hikayesi ancak paylaşmakta çok kıymetli . Dilim döndüğünce anlatacağım sizlerle de. Behiye hanımın ilk evladı Engin bey henüz 20 günlükken bir havale geçirmiş dönemin doktorlarına götürmüşler ama kimse anlayamamış göremediğini. Üç aylık olduğun İstanbul da bir doktor ” görmüyor bu çocuk ” demiş, “hiç görmeyecek, konuşamayacak ve yürüyemeyecek ve hatta en fazla 7 yaşına kadar yaşar” demiş. Behiye hanım bunları duyunca çok etkilenmiş, günlerce ağlamış ama kararlıymış, vazgeçmemeye and içmiş. ” vardır elbet yapılacak bir şeyler ” diye düşünmüş. Hemen toparlamış kendini, durumu kabul etmiş. Ancak eşi bu süreci kabullenmekte zorlanmış, zaten yavrusu için emek harcamak zorunda olan Behiye hanım eşine de destek olmuş, onun bu duyguyu atlatmasına yardım etmiş. Sonra ki yıllarda eşi en büyük destekçisi olmuş. Etraftan, aile büyüklerinden çok şeyler duymuşlar, eleştirilmişlerse de aldırış etmemiş  beraberce göğüslemişler tüm zorlukları.

Behiye hanım Engin’i normal bir çocuğu yetiştirir gibi yetiştirmiş, hiç gocunmamış, hiç utanmamış ve hiç usanmamış. 6 yaşında geçirdiği bir ameliyat sonrasında yürümeye başlamış Engin. Normal çocuklarla aynı okullara gitmiş, okuma yazmayı öğrenmiş. Annesi her gün okula taşımış oğlunu, onunla beraber her şeyi yeniden öğrenmiş. Komşular ” bu çocuk kör ne işi var okulda, zaten öğrenemez , çocuğu başından atmak için okula yolluyor” demişler. Önemsememiş Behiye hanım, yola devam etmiş. Engin hiç kendini kötü hissetti mi, durumunun farkında mıydı ?”   diye sorduğumda Behiye hanıma; ” elbette farkındaydı ve hiç düzelmeyeceğini biliyordu ama hiç mutsuz değildi, hiç isyan etmedi, hatta beni teselli ederdi ” diyor . Bir gün yürümeye başladığı zamanlar da komşuların çocuklarıyla oyun oynarken , bir çocuğun başına yanlışlıkla taş atmış Engin ve çocuğun annesi hemen kızmış Engin’e ” senin o kör gözlerini oyarım, sen niye taş atıyorsun benim çocuğuma” diye söylenmiş. En çok o gün üzülmüş Engin .

Annesi hiç utanmamış yavrusundan, çevredeki herkes ” bununla niye uğraşıyorsun, bundan hiç bir şey olmaz ” demişler.” Ama ben yılmadım “diyor Behiye hanım,” her gittiğim yere onu da yanında götürdüm, sosyalleşsin istedim” diyor. Engin bu sayede çok özgüvenli bir çocuk olmuş, okumayı , yazmayı öğrendikten sonra, beyaz bastonla yaşamayı da öğrenmiş. Beyaz bastonu kullanmayı öğrenen herkes özgürce istediği yere hem de kendi başına gidebilir. Tabi bizler onlara engel olmazsak!!!!! Bir gün annesine kendi başına sokağa çıkmak istediğini söylemiş, annesi izin vermemiş, başına bir şey gelir diye korkmuş. Engin annesinden habersiz Birgün çokmuş evden, kendi başına durakta otobüs beklemeye başlamış, Behiye hanım evde olmadığını anlayınca kendini sokağa atmış durakta beklemekte olduğunu görmüş. Hiç ses çıkarmadan yanında beklemiş, Engin otobüse binmiş annesi de binmiş, otobüsten inmiş annesi de inmiş , bakmış ki derneğe gidiyor hiç sesini çıkarmadan onunla derneğe kadar gitmiş annesi. Karşıdan karşıya geçerken düşmüş Engin, insanlar yardım etmeye çalışmış ama annesi hiç müdahale etmemiş. ” ben hep arkasında olamam, bazen düşecek, bazen kalkacak ama kendi kendine üstesinden gelmeli her şeyin” diye düşünmüş. Bir anne için ne zor bir durum ve ne büyük bir erdem bu. Çocuğunun fayda alacağına emin olduğu bir şeyi , kalbi liğme liğme olsa da , canı acısa , için için mutsuz olsa da yapmak ne mühim şey.

Sonra düştüğü yerden kalkmış yürümeye devam etmiş Engin annesiyle aynı asansöre binmişler ve hatta dernek kapısından içeri girereken de annesi yanındaymış. Arkadaşlarına ” bakın arkadaşlar buraya yalnız başıma geldim, kimseden destek almadan” demiş. Arkadaşları “annen yanında Engin seni annen getirmiş” demişler. Engin o gün annesine çok kızmış ” neden beni serbest bırakmıyorsun , artık işlerimi kendi başıma yapabilirim ” demiş. O günden sonra Behiye hanım serbest bırakmış oğlunu. Şimdi her işini kendi başına yapan, işine giden gelen, sosyal ortamlara katılan Engin önce kendi özgüvenine borçlu bu durumu sonrada annesine. Çünkü çocuklarına asla o özgürlüğü vermeyen aileler var ne yazık ki.

Behiye hanıma;  en çok ne Zaman üzüldünüz diye sorduğumda ” eve askerlik kağıdı geldiğinde ” dedi, sesi titredi , “yıkıldım adeta” dedi. ” o günü , o an ki duygularımı anlatamam ” diyor Behiye hanım Çok ağlamış , çok üzülmüş bu duruma ama onu Engin teselli etmiş ” anne ben belki asker olup devletime katkı sağlayamadım ama okuyacağım, çalışacağım ve insanlığa faydası olan pek çok şey yaparak devletime böyle katkı sağlayacağım” demiş. Bunu duyunca gözümden sicim gibi akan yaşlara engel olamadım. Ne büyük bir erdem bu böyle, Nasıl engin bir dünya görüşü Nasıl bir kabullenme, nasıl bir tevekkül. Bazı insanlar bizim için çok büyük bir ibret perdesi. Perdeden yansıyanı görebilirsen elbet.

Behiye hanımın bir tane de kızı olmuş, Engin’le aralarında 2,5 yaş varmış. “Oğlumun peşinde koşmaktan, onu topluma yararlı hale getirmek için uğraşmaktan kızımla ilgilenemedim hiç ” diyor üzüntüyle.” Kızım belki okuyup daha iyi yerlere gelebilirdi ama ben onunla ilgilenemedim” diyor.  Fakat Engin bu durumdan çok rahatsız olmuş ve kardeşine katkı sağlamak istemiş. Kardeşinin 10 yıldır sigorta primlerini yatırıyormuş. ” bari kardeşim için bunu yapayım” demiş.

Engin bey şimdi 40 yaşında, 2 üniversite bitirmiş, belediye konservatuar mezunu, bağlama ve org çalan, çok güzel türküler söyleyen, konserler veren, 6 nokta körler derneği Kocaeli şubesi  Başkan’ı ve bir kamu kuruluşunda çalışan , her gün okuyan, öğrenen aklı başında bir yakışıklı Adam.

Annesi her gün günlük gazeteleri oğluna okurmuş, böylece dünyadan ve ülkemizden haberdar olmuş hep. Siyasi olaylardan tutun, felsefeye, sanata, her şeyi konuşabilirsiniz onunla. Dünya görüşü olan, aydın bir insan o.

Saygı ve Sevgi’yle her ikisinin de önünde eğiliyorum.

Ve bugünden aldığım en önemli mesaj; Acı ve çaresizlik içinde başlayan bu hayat umutla devam etmiş. Her hayat umudu hak eder. Her hayat güzellikleri hak eder. Behiye hanım gerçek bir savaşçı ve çok özel bir anne. Bu gece yastığıma başımı koyarken ben ne kadarını yapabilirdim diye sorgulayacağım ve peki ne kadar şey yapıyorum çocuklarım için? Bende böylesine yılmaz bir savaşçı olabilir miyim? diye. Ve bir kez daha düşüneceğim bu dünyaya ne kadar kalıcı bir iz bırakabileceğimi …

Yeni yazılarda görüşmek üzere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder