23 Ağustos 2016 Salı

Çocukluğumda bizim evde öğlen saati...



Ihlamur ağacının gölgesindeki bizim ahşap evin en üst katında , gökyüzüne doğru pencereleri açılan ve ıhlamur ağacının kokusunun içeriye dağıldığı bizim oda da öğlen uykusu uyumanın tadı bir başkaydı. Öğlene kadar yoğun bir koşturmaca ve çalışmanın ardından yemek yenilir, çaylar içilir ve herkes odalarına dağılır, derin bir sessizlik eve hakim olurdu.




Çoğu Zaman bizim odaya çıkar , pencerenin kenarındaki divana uzanır, perdenin kenarından içeriye sızan güneş ışığına gözüm dalar , gökyüzünü uzun uzun seyrederdim. Hayatla ilgili türlü çeşitli fikirler uçup giderdi aklımdan. Bazısını an gibi hatırlarım😊 Dalları gökyüzüne uzanan ıhlamur ağacının hışırtısını dinleyerek, tatlı bir ninni dinlercesine sakinleşir uyuyakalırdım. Nice sonra alt katta koşturan birinin güğümlere çarpmasının etkisiyle çıkan gürültülü sese, birinin diğerini kovalayışına yada yan odadan sesi yükselen müziğin armonisiyle uyanırdım. Uykusunu alamayan bedenim biraz daha öylece uzanır kalırdı divanda. Etrafı seyreder ve hayatı sorgulardım her an...
Herkesin uyanmasıyla evde bir hareketlilik başlar, evde ritm yükselirdi. Gün batana kadar bu yoğunluk hiç bitmezdi. Ne çok şeyimiz vardı yapılacak. Tarlaya gidilir Ekin'ler biçilir, bostana gidilir akşam için taze sebze , meyve toplanır, oluğun başına gidilir kirli kıyafetler yıkanır, sığır gütmeye hayvanların peşinden kırlara gidilir ya da oluktan eve su taşınır, ikindi çayında ailece yenecek bir koca tepsi kek pişirilirdi.

Her zaman yapılacak çok iş vardı, bir çocuk için gerçek bir cennetti köy ve ben o cennetin tam ortasında sanki bir asır geçirmiş gibiydim, mutluydum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder